Ayvalık – Cunda tatili ne zamandır planladığım bir tatildi. Ama bir türlü gitmek nasip olmamıştı. Araya hamilelik ve de doğum girince, tatil planları değişiyor haliyle. Ayvalık taraflarına, eşimle bodrum tatili dönüşü uğramıştık. Akşam saatleriydi. Cunda’nın sahilinde gezinip, dondurma ve lokma yemiştik. Daha sonra da İstanbul’a doğru yolumuza devam etmiştik. Yani pek gezememiştik.
Bu sene kurban bayramı tatilini fırsat bilip planları yaptık. Can arkadaşım Elif ile tüm detayları düşündük. Otel rezervasyonunu haftalar öncesinden yaptık.
Tatile gidişimiz bayramın 1.günü oldu. Tabi yollar boştu. Rahat bir şekilde Edremit’e ulaştık.
Biz gidiş ve dönüş yolunu Kocaeli-Bursa-Balıkesir üzerinden yaptık. Çanakkale tarafından da gidilebilir. Ancak her iki mesafe de km olarak hemen hemen aynı. Bir de bizim gittiğimiz yollar daha düzgün. Dolayısıyla tercihimiz bu şekilde oldu.
Buralara ulaşmanın başka alternatifleri ise şu şekilde, Arabalı feribotla Yenikapı’dan Bandırma’ya geçmek ve araçla kara yolundan devam etmek. Diğeri ise, İstanbul’dan uçak(Borajet) ile Edremit’e gelmek. Oradan da otobüs ile devam etmek.
Cunda’ya ulaşınca, ilk iş otele yerleşmek oldu. Biraz dinlendik. Sonrasında hazırlandık ve kendimizi Cunda’nın sahiline attık. Sahilde yürüdük. Oradaki bir kafede oturup, birer Ayvalık tostu söyledik kendimize. Aslında Ayvalık tostunu hediyelik eşyaların satıldığı pasajın yakınındaki büfeler de yemek lazım. Ama biz o büfelerin yerini bilemedik. Çok da acıkmıştık. Dolayısıyla sahilde yedik. Bizim yediğimiz tostların Ayvalık tostuyla pek alakası yoktu. Ancak yine de karnımızı doyurmuş olduk. Buradan ayrıldıktan sonra, Lokma İmparatorundan Lokma aldık.
Lokmaların lezzeti çok güzel. Kesinlikle tavsiye ederim lokma yemenizi. Öyle yağlı bir şey deyip, kestirip atmayın bence. Deneyin, beğeneceksiniz. 🙂
Sahilde biraz daha gezinip, yeniden otelimize döndük. Otele dönünce, Kaan Emir’in yemeğini hazırladım tabi ben. Otelin mutfağını kullanabiliyorsunuz. Bu benim için gerçekten de büyük rahatlık oldu. Oğluşa yemeğini hazırladım, yedirdim. Hazırlandık. Akşam yemeği için tekrardan sahile geldik. Sahilde o kadar güzel restoranlar var ki, hepsinde oturup yemek yemek istiyor insan.
Biz öncelikle, hangi balıklar var, ne yiyelim acaba diyerekten restoranları gezdik. En sonunda Sahil Restaurant’ın şefi bizi ikna ettik. Değişik bir balık önerdi bize. Çirkin bir balık olan Dülger(Peygamber balığı) balığının çok lezzetli olduğunu söyledi. Biz de her zaman çipura, levrek, palamut yiyoruz, biraz da başka tatlar deneyelim dedik. Balığımızı sipariş verdik. Yanında bir miktarda tekir balığı söyledik. Ve tabi vazgeçilmezimiz kalamar tava ile birlikte.
Meze olarak ise,o kadar çok çeşit var ki.Neyi yiyeceğinize bir türlü karar veremiyorsunuz.Biz yine farklı olsun deyip,girit ezmesi ve deniz börülcesi söyledik.
Yediğimiz balıklar gerçekten de çok harikaydı. Çok memnun kaldık bu restorandan. Geç saate kadar oturduk. Gecenin sonunda ise, yine bir porsiyon lokma söyledik Lokma İmparator’undan. Yedik, içtik. Güzel bir günü tamamladık.
Ertesi gün, otelde kahvaltımızı yaptık. Ve Cunda adasının Patriça taraflarına gittik. Buranın yolları bir süre sonra toprak yola dönüşüyor. Ama yolun sonunda güzel bir tesis var. Yaz günü buralara gelindiğinde denize girmek gerek mutlaka. Biz ekim ayında gittiğimizden burada denize girmedik. Hava rüzgarlıydı.
Daha sonrasında Sarımsaklı taraflarına geçtik.
Sarımsaklı’da bir sürü otel, pansiyon mevcut. Bir o kadar da yazlık var. Sahil şeridi ise upuzun. Ve her yer tertemiz. Denizi sığ, hemen derinleşmiyor. Çocuklu aileler için çok uygun bence.
Buraya geldiğimizde, biraz güneş açtı, suya baktık, pek soğuk değildi. Tabi haliyle ben burada denize girdim. Ekim ayında olmamıza rağmen su çok güzeldi.
Sarımsaklı’dan sonra tabelaları takip edip, Şeytan Sofrası’na çıktık. Burası küçük bir tepe, 3-5 kafe var. Manzara ise şahane. Mavi ve yeşilin uyumuna bayıldım.
İnsana huzur veren bir ortam. Burada bir süre kafelerde oturup dinlenmek gerek. Biz pek oturmadık, bol bol foto çekildik. He, burada bir de şeytanın ayak izi olduğuna inanılan bir yer var.
İnsanlar oraya para atıyorlar, dilek diliyorlarmış. Biz sadece şöyle bir baktık sadece. Buraya neden şeytan sofrası deniyor acaba diye merak ediyorsanız da, onun sebebi şuymuş. Buradaki manzara bir sofra görünümünü andırıyor çünkü. Bir sürü irili ufaklı ada böyle bir görüntü oluşturuyor.
Buradan Ayvalık’a dönüş yolunu Çamlık mevkiinden yaptık. Yani sahile paralel şekilde döndük. Sahil boyunca da çok şahane bir manzara var. Küçük tatlı evler var. Bana İstanbul’daki Büyük Ada’yı hatırlattı. Huzurlu bir ortam gerçekten de. İnsanın, emekli olunca, ben buralara yerleşeyim diyesi geliyor. 🙂
Ayvalık merkeze gelince, Cennet Tepesi tabelasını gördük. Ve oraya gitmeye karar verdik. Tabi Şeytan Sofrası’ndaki gibi bir manzaraya sahip değil. Ben beğenmedim. Ayvalık’a kuş bakışı bakıyorsunuz. Daha çok beton yığınına bakıyorsunuz aslında.
Cennet Tepe’sinden çıktık, Cunda’ya geçtik tekrar. Karadeniz pastanesine uğradık. Buralara gelipte bu köklü pastaneye uğramadan olmazdı elbette. Özellikle sakızlı kurabiye benim en çok merak ettiklerimdendi. Bu küçük pastane her daim kalabalık. Zar zor kendimize yer bulduk. Biz birer sakızlı kurabiye ve lor tatlısından aldık.
lor tatlısı..
Ben her ikisini de beğendim. Ancak bizimkiler kurabiye için, normal bir kurabiye dediler. Pek beğenmediler. Lor tatlısına ise herkes bayıldı. Kesinlikle tavsiye ederim.
Pastanenin sokağında Vino Şarap Evi var. Buranın da liköru meşhurmuş. Biz tatmadık. Denemek isteyenlere duyurulur.
Pastane çıkışı, Sevim-Necdet Kent Kütüphanesine geçtik. Burası da mutlaka görülmesi gereken yerler arasında, Manzara tabi ki de çok güzel.Tüm Cunda’yı, görüyorsunuz. Ve harika da bir deniz manzarası var. Burda mutlaka limonata ya da çay içilmeli. Bizim buraya gelmemizle çıkmamız bir oldu. Çünkü hava çok rüzgarlıydı. Ve de soğuktu. Kaan Emir’i üşütmemek için pek durmadık. Ancak bir daha buralara yolumuz düşerse, burada biraz oturup, çay, kahve içmek istiyorum.
Otele döndük, akşam yemeği için hazırlandık, Yine Cunda sahile geçtik. Akşam yemeği için Girit Mutfağını düşünmüştüm. Gündüzden de mekana gidip, ismimizi yazdırıp, telefon numaramızı vermiştik . Rezervasyonumuzu yapmıştık. Ancak akşam geldiğimizde, bizim için yer yoktu. Rezervasyon yaptığımızı söyledik, pek ilgilenen olmadı. Bu durumda biz de çıktık restorandan. Tekrar sahil tarafındaki restoranlara baktık. Yine balık yemeye karar verdik. Bu defa yoğurtlu dil balığını deneyelim dedik. Bir de değişiklik olsun diye Akya balığını seçtik.
Akya balığı ve yoğurtlu dil balığı…
İstiridye..
Meze olarak da yengeç bacağı(Ben yemedim), istiridye ve kabak çiçeği dolması söyledik. Yengeç pek beğenilmedi. İstridye ve dolma güzeldi.
Balıklara gelince, kesinlikle yoğurtlu dil balığı denenmeli. Böyle bir lezzet yok gerçekten de .Biz bayıldık. Akya balığı ise, bir çipura tadındaydı. Hatta çipura kadar lezzetli değildi bence. Gecenin sonunda ise dondurmalı waffle söyledik kendimize.
Waffle’larımız
Sahildeki dondurmacılar harika waffle yapıyor.
Ertesi gün Akçay taraflarındaydık..
Leave a reply